İkincil ekonomik faaliyetler: Hammaddenin işlenerek değiştirilmesi yeni hammadde veya ürün elde edilmesine dayalı sanayi faaliyetlerini içerir ( hammaddenin işlenerek değerli ürünlere dönüştürüldüğü sanayi faaliyetleridir
Üçüncül ekonomik faaliyetler: Hizmete dayalı ekonomik faaliyetleri içerir Turizm bankacılık eğitim sağlık bankacılık ulaştırma haberleşme vb faaliyetlere denir
Hizmetler Sektörü: Elektrik gaz ve su inşaat ve bayındırlık işleri toptan ve perakende ticaret lokanta ve oteller ulaştırma haberleşme ve depolama mali kurumlar sigorta taşınmaz mallara ait işler ve kurumları yardımcı iş hizmetleri toplum hizmetleri sosyal ve kişisel hizmetler (eğitim sağlık din)
Gelişmekte olan ülkelerde birincil faaliyetler azalırken ikincil ve üçüncül faaliyetler artmaktadır
Bir ülkede tarımda çalışan nüfusun oranı çok az ise o ülke gelişmiş demektir Tarımda çalışan nüfus oranı fazla ise geri kalmış demektir
Nüfusun bu sektörlere dağılımı ülkenin gelişmişlik durumunu gösterir
Ülke
Birincil faaliyet(Tarım)
İkincil faaliyet (Sanayi)
Üçüncül Faaliyetler (Hizmetler)
Gelişmiş
% 10 (Çok az)
% 30 (Fazla)
% 60 (Fazla)
Gelişmekte olan
% 50 (fazla)
% 15–20 (az)
% 30–35 (az)
Gelişmemiş
% 90 (çok fazla)
% 5 çok az
% 5 (çok az)
2-) Çalışan nüfusun fazla olduğu ikinci sektör üçüncül faaliyetlerdir Bu sektör tarım ve sanayi dışındaki çok çeşitli iş kollarını (ticaret ulaşım haberleşme eğitim vb)kapsar 1955de %85 olan bu oran 1980de %278 e2000 de %386’ya yükselmiştir Ülkemizde sanayi yeterince gelişmediği için kırsal kesimden ve tarımdan ayrılan nüfusun çoğu hizmetler sektöründe toplanmıştır
Hizmet sektöründeki yığılmanın temel nedeni: Sanayileşme hızının yeterince yüksek olmamasıdır Kırdan kente gelen nüfusun çoğu sanayi sektöründe iş bulamayınca hizmet sektörüne yönelmiştir Kırsaldan gelenlerin bir kısmı da seyyar satıcılı simitçilik vb işlerde çalışmaktadır Gelir düzeyi düşük olan bu iş gücüne de MARJİNAL İŞ GÜCÜ denir
Gelişmiş Ülkelerin Nüfus Özellikleri
1-Nüfus artış hızı düşüktür genç nüfus oranı azdır
2-Nüfusun büyük kısmı kentlerde yaşar
3-Tarım dışı sektörler gelişmiştir
4-Bebek ölüm oranı düşüktür
5-Yaşm standardı yüksek yaşam süresi uzundur
6-Okuryazar oranı yüksektir
7-Kişi başına düşen milli gelir fazladır
8-İhracatta sanayi ürünlerinin payı fazladır
9-Çalışan nüfusun yaş ortalaması yüksektir
10-Çalışan nüfus içinde nitelikli işçi payı yüksektir
11-Nüfusun büyük kısmı tarım dışı sektörlerde çalışır
Dünya ve Anadolu Kültürü
25 Mart 2015 Çarşamba
Türk Giyim Kültürü
Kendine has özellikleri olan Osmanlı gelinlikleri nasıldı?
Eskiden gelinlik anlayışı günümüzden biraz farklı.Osmanlı geleneği bağlı olarak simli, pullu, işli giysiler ayıp sayıldığından genç kızlar, genellikle sade elbiseler giyerlerdi.
Giyim, insanların tabiat şartlarından korunmak amacıyla örtünme ihtiyacından doğmuştur. Başlangıçta basit bir şekil sergileyen örtünme, insanların gelenekleri ve ferdî zevklerinin sonucu gelişmiştir.
Türk giyim ve kuşamı; uzun geçmişi, yayıldığı geniş coğrafî alanı, kültür etkileşimi ve inanç sistemlerinin etkisi ile oluştu. Bu değişim içerisinde tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi, hiç kuşkusuz gelinlik oldu. Gelinlik için seçilen model, renk, kumaş değişse de amaç hep aynı kaldı.
Osmanlı geleneği gereği, simli, pullu, işli giysiler, ayıp sayıldığından genç kızlar, genellikle sade elbiseler giyerdi. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu; evlilikle başladığından, ilk gösterişli elbise olan gelinlik, her zaman önemli bir giysi oldu ve gelinin diğer kadınlardan farklılığını belirtmesi açısından da önemsendi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan, gelinliğin yanı sıra gelinliği tamamlayıcı gelin başı, duvağı ve aksesuarlarıydı.
Dönem modasını yansıtan çok pahalı kumaşlardan yapılan gelinlikler, gösterişli ve süslüydü. Saray, hanedanlık rengi olarak kırmızı rengi benimserken, halk kırmızının yanı sıra mor, mavi, pembe gibi canlı renkleri tercih ediyordu. Gelinin yüzünü örten duvak, kırmızı idi. 1870’lerden sonra Batı etkisiyle daha açık renkte gelinlikler giyilmeye başlandı. Beyaz kumaştan gelinliği, ilk kez 1898'de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan giydi. Sarayda başlayan ve zamanla yaygınlaşan beyaz gelinlik, 20. yüzyılda vazgeçilmez oldu.
Osmanlı devrine ait kadın giyimi ve gelinliği, yaşanılan hayat tarzına paralel saray, şehir ve kırsal kesim gibi grupların kendilerine özgü kuralları, gelenek ve göreneklerine göre kullanılan değişik boya, dokuma, işleme ve modellerle zenginleşti. Osmanlılarda düğünün kaç gün süreceği, evlenenlerin sosyal statülerine göre değişim göstermekteydi. Düğünün her gününde farklı bir kıyafet giyilirdi. Kına gecesinde ve gerdek günü için farklı kıyafetler, gerdek ertesinde ise, 'paçalık' tabir edilen bir kıyafet giyilirdi.
Kadınların başlıca giyim eşyaları; şalvar, hırka, gömlek, entari ve kaftanlardı. Şalvarla giyilen entariler, Türk kadın giyiminin en eski örneklerini teşkil eder. Peşli entari, belden aşağı doğru etek kısımları genişletilerek biçimlenir. 18. yüzyıl başlarından itibaren bu entarilerin yaka açıklığı, kol kesimi, etek boyu, elbisenin bedene oturması gibi model değişiklikleri, 19. yüzyıl ortalarına kadar etkili oldu.
19. yüzyılın başlarında üç etek ve dört etek denilen modeller, gözde oldu. Üç etekler; yanları yırtmaçlı, önü açık, belden birkaç adet düğmeli, boyu yere kadar olan entarilerdir. Üç etek, 1875'lere kadar etkiliydi ve kırsal kesimlerde 20. yüzyıla kadar kullanıldı. 1867'de Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati dönüşünden sonra üç etek ve şalvarlara gençlerin rağbeti azaldı, iki etek entari modası görülmeye ve Batı modasının etkisi hissedilmeye başlandı.
Entarilerin dört peşli, dolama, topuk döven, kumru yaka, hâkim yaka, çantalı, kutu içi gibi değişik adlarla anılanları vardı.
Bu entarilerden sadeleri günlük, ağır işlemelileri düğün, tören kıyafetleri ve gelinlik olarak kullanılırdı. Bu entariler; umumiyetle kadifeden yapılmış, baştan geçmeli, beden kısmı vücuda göre olan uzun giysilerdir.
Yakası yuvarlak ve önü bele kadar açıktır. Yakanın açığından, içe giyilen helâli gömlek görünür. Bu entari ile başa krep veya yemeni örtülür, bele gümüş kemer takılır.
19. yüzyılın başlarında çoğunlukla mor ve bordo kadifeden yapılan, üzerine dival işi tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve “bindallı” adı verilen elbiseler, gelinlik ve tören kıyafeti olarak tercih edildi. Kırsal kesimde, aynı tarz işleme ve kumaşlar kullanılarak şalvar, ceket olarak giyilirdi.
II. Abdülhamit döneminden itibaren büyük şehirlerde bindallı elbiseler yerini, Batı etkisindeki uzun etek ve ceketten oluşan takımlara bıraktı. Etek-ceketler; atlas, tafta ve münakkaş gibi ipekli kumaşlardan yapılırdı. Atlas kumaşa bindallı tarzında yapılan ve oldukça uzun kuyruklu olan etek ve korsajlı ceketler, ilk örnekleri oluşturmuşlardır. Bu gelinlikler, daha sonraları yerlerini, tafta ve sim dokumalı ipekli kumaşlardan yapılan uzun, kloş etekli, korsajlı, balenli, vücudu saran, üstlü, pelerinli kıyafetlere bıraktı. Bu giysilerle krep oyalı baş örtüleri, renk ve işlemeye uygun olarak, diz hizasında ve bele oturan içi kürklü kadife mantolar olarak kışın giyilirdi. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş ya da deri ayakkabı ve çantalar kullanılırdı. Giysilerdeki batılılaşma, ayakkabı modellerine de yansırdı.
Osmanlı dönemindeki genç kızların hayallerini süsleyen gelinlikler, bugünün genç kızlarının da düşlerini zengin kılacak nitelikte.
Eskiden gelinlik anlayışı günümüzden biraz farklı.Osmanlı geleneği bağlı olarak simli, pullu, işli giysiler ayıp sayıldığından genç kızlar, genellikle sade elbiseler giyerlerdi.
Giyim, insanların tabiat şartlarından korunmak amacıyla örtünme ihtiyacından doğmuştur. Başlangıçta basit bir şekil sergileyen örtünme, insanların gelenekleri ve ferdî zevklerinin sonucu gelişmiştir.
Türk giyim ve kuşamı; uzun geçmişi, yayıldığı geniş coğrafî alanı, kültür etkileşimi ve inanç sistemlerinin etkisi ile oluştu. Bu değişim içerisinde tüm dönemlerde kadının en önemli tören giysisi, hiç kuşkusuz gelinlik oldu. Gelinlik için seçilen model, renk, kumaş değişse de amaç hep aynı kaldı.
Osmanlı geleneği gereği, simli, pullu, işli giysiler, ayıp sayıldığından genç kızlar, genellikle sade elbiseler giyerdi. Kadınların süslü giyinebilmelerinin yolu; evlilikle başladığından, ilk gösterişli elbise olan gelinlik, her zaman önemli bir giysi oldu ve gelinin diğer kadınlardan farklılığını belirtmesi açısından da önemsendi. Gelini diğer kadınlardan farklı kılan, gelinliğin yanı sıra gelinliği tamamlayıcı gelin başı, duvağı ve aksesuarlarıydı.
Dönem modasını yansıtan çok pahalı kumaşlardan yapılan gelinlikler, gösterişli ve süslüydü. Saray, hanedanlık rengi olarak kırmızı rengi benimserken, halk kırmızının yanı sıra mor, mavi, pembe gibi canlı renkleri tercih ediyordu. Gelinin yüzünü örten duvak, kırmızı idi. 1870’lerden sonra Batı etkisiyle daha açık renkte gelinlikler giyilmeye başlandı. Beyaz kumaştan gelinliği, ilk kez 1898'de Kemalettin Paşa ile evlenen II. Abdülhamit'in kızı Naime Sultan giydi. Sarayda başlayan ve zamanla yaygınlaşan beyaz gelinlik, 20. yüzyılda vazgeçilmez oldu.
Osmanlı devrine ait kadın giyimi ve gelinliği, yaşanılan hayat tarzına paralel saray, şehir ve kırsal kesim gibi grupların kendilerine özgü kuralları, gelenek ve göreneklerine göre kullanılan değişik boya, dokuma, işleme ve modellerle zenginleşti. Osmanlılarda düğünün kaç gün süreceği, evlenenlerin sosyal statülerine göre değişim göstermekteydi. Düğünün her gününde farklı bir kıyafet giyilirdi. Kına gecesinde ve gerdek günü için farklı kıyafetler, gerdek ertesinde ise, 'paçalık' tabir edilen bir kıyafet giyilirdi.
Kadınların başlıca giyim eşyaları; şalvar, hırka, gömlek, entari ve kaftanlardı. Şalvarla giyilen entariler, Türk kadın giyiminin en eski örneklerini teşkil eder. Peşli entari, belden aşağı doğru etek kısımları genişletilerek biçimlenir. 18. yüzyıl başlarından itibaren bu entarilerin yaka açıklığı, kol kesimi, etek boyu, elbisenin bedene oturması gibi model değişiklikleri, 19. yüzyıl ortalarına kadar etkili oldu.
19. yüzyılın başlarında üç etek ve dört etek denilen modeller, gözde oldu. Üç etekler; yanları yırtmaçlı, önü açık, belden birkaç adet düğmeli, boyu yere kadar olan entarilerdir. Üç etek, 1875'lere kadar etkiliydi ve kırsal kesimlerde 20. yüzyıla kadar kullanıldı. 1867'de Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati dönüşünden sonra üç etek ve şalvarlara gençlerin rağbeti azaldı, iki etek entari modası görülmeye ve Batı modasının etkisi hissedilmeye başlandı.
Entarilerin dört peşli, dolama, topuk döven, kumru yaka, hâkim yaka, çantalı, kutu içi gibi değişik adlarla anılanları vardı.
Bu entarilerden sadeleri günlük, ağır işlemelileri düğün, tören kıyafetleri ve gelinlik olarak kullanılırdı. Bu entariler; umumiyetle kadifeden yapılmış, baştan geçmeli, beden kısmı vücuda göre olan uzun giysilerdir.
Yakası yuvarlak ve önü bele kadar açıktır. Yakanın açığından, içe giyilen helâli gömlek görünür. Bu entari ile başa krep veya yemeni örtülür, bele gümüş kemer takılır.
19. yüzyılın başlarında çoğunlukla mor ve bordo kadifeden yapılan, üzerine dival işi tekniğinde sırma ile çeşitli bitki motifleri işlenen ve “bindallı” adı verilen elbiseler, gelinlik ve tören kıyafeti olarak tercih edildi. Kırsal kesimde, aynı tarz işleme ve kumaşlar kullanılarak şalvar, ceket olarak giyilirdi.
II. Abdülhamit döneminden itibaren büyük şehirlerde bindallı elbiseler yerini, Batı etkisindeki uzun etek ve ceketten oluşan takımlara bıraktı. Etek-ceketler; atlas, tafta ve münakkaş gibi ipekli kumaşlardan yapılırdı. Atlas kumaşa bindallı tarzında yapılan ve oldukça uzun kuyruklu olan etek ve korsajlı ceketler, ilk örnekleri oluşturmuşlardır. Bu gelinlikler, daha sonraları yerlerini, tafta ve sim dokumalı ipekli kumaşlardan yapılan uzun, kloş etekli, korsajlı, balenli, vücudu saran, üstlü, pelerinli kıyafetlere bıraktı. Bu giysilerle krep oyalı baş örtüleri, renk ve işlemeye uygun olarak, diz hizasında ve bele oturan içi kürklü kadife mantolar olarak kışın giyilirdi. Giysinin aynı rengi ve işlemesine uygun olarak kumaş ya da deri ayakkabı ve çantalar kullanılırdı. Giysilerdeki batılılaşma, ayakkabı modellerine de yansırdı.
Osmanlı dönemindeki genç kızların hayallerini süsleyen gelinlikler, bugünün genç kızlarının da düşlerini zengin kılacak nitelikte.
Yunanistan Yemek Kültürü - Yunanistan Mutfağı
"Balık Ülkesi" diyebiliriz Yunanistan'a.Balık, Yunanistan için temel besindir.Akdeniz ürünlerinden incir, üzüm, portakal ve zeytin bolca yetişen ürünlerdir. Zeytinyağlı yiyeceklerin çok yaygın oluşu, zeytine bolca sahip olduklarındandır.Mutfaklarında her türlü yiyecek bulunur.İçki de çok içtikleri için yemeklerinde mezeyi bolca kullanırlar.Ayrı bir meze kültürü gelişmiştir denebilir.
Bizdeki gibi etli kuru fasulye, çok sevdikleri bir yemektir.Daha sonra makarna çok yerler.Fırında makarna yaparlar.Bizim yemek türlerimizin çoğuna da sahip çıkmışlardır.Tatlılarımız, etli yemeklerimiz, kebaplarımıza, zeytinyağlı yemeklerimize onlar da sahip çıkarak dünyaya tanıtmaktadırlar.Zeytinyağlı yemekler, Yunan mutfağının temel özelliğidir.
Musakka, güveç, her türlü çorba da yaygın yiyecekler arasındadır.Ekmeği az, fakat yemeği çok yerler.Peynir ve patates kızartması da sofralarında sürekli olarak yer alır.Yemekten sonra Türk kahvesi içerler.Salatalarında genellikle radika ve selino adı verilen otlar kullanılır.Öğle yemeğinde yumurta da bulunur. Yeşil soğan, börek, dolma akşam yemeklerinde sıkça yenir. Yemeklerde bol baharat kullanırlar.
Fransa'nın Yemek Kültürü - Fransız Mutfağı
Fransız mutfağı Fransa'nın bölgelerine göre büyük farklılıklar gösterir. Örneğin Champagne, Alsace ve Lorraine bölgelerinde jambon ve av etleri yaygındır. Picardie, Normandiya, BretanyaNord-Pas-de-Calais gibi deniz kıyısındaki bölgelerde midye, karides ve ıstakoz gibi kabuklu deniz ürünleri, Ringa, levrek ve dil balığı sıkça kullanılır. Loire vadisinde koyun eti, av etleri, özellikle yetiştirilmiş mantar çeşitlerine ve keçi sütünden yapılmış peynirlere rastlanır. ParisÎle-de-France bölgesi ise ülkenin her bölgesinde yaratılmış yemeklerin kolayca bulunabildiği ortak bir noktadır. Sadece Paris kenti sınırları içinde 5.000'i aşkın restoran bulunmaktadır. Michelin firması tarafından 1900 yılından bu yana yayınlanan Le Guide Michelin ve civarındaki (Michelin Rehberi) tarafından en yüksek notu alan restoranlar genellikle Paris kenti civarında bulunurlar.
Şarap, peynir ve tereyağ Fransız mutfağının en önemli ögeleri arasındadır. Bu yiyecek maddelerinin kalitesini düzenlemek amacıyla Appellation d'origine contrôléeAlsace, Bordeaux, Burgonya, Champagne, Korsika, Jura, Languedoc-Roussillon, Loire, Provence, Rhône ve Savoy bulunur. Eskiden 350-400 civarında olan Fransız peynir çeşitleri günümüzde 1.000'i aşmıştır. Tanınmış Fransız peynirleri arasında Brie, CamembertRokfor gibi çeşitler bulunur. (kökeni kontrol edilen) denilen bir sistem oluşturulmuştur. Fransa Tarım Bakanlığına bağlı bir devlet kurumu bu yiyecek maddelerinin kalitesini kontrol altında bulundurur. Fransa'da 10 civarında belli başlı şarap üretim bölgesi vardır.
Öğünler
Fransız mutfak kültürüne göre 3 öğün yemek aşağıdaki unsurlardan oluşur: KahvaltıLe petit déjeuner: Genellikle croissant denilen ay şeklindeki açmalar, pain au chocolatçukulatayla doldurulmuş pastalar, üzerine tereyağ sürülmüş baguette (Fransız ekmeği) gibi yiyeceklerden oluşur. Café tipi dükkânlar sabahın erken saatlerinde kapılarını açarak kahvaltı servisi yaparlar.
Öğle yemeğiLe déjeuner: Eskiden 2 saat süren uzun ve zengin bir öğündü. Şimdi bu gelenek sadece küçük kasabalarda devam etmektedir. Büyük kentlerde yemek tatili genellikle 1 saat sürer. Firmalar çalışanlara genellikle kafeteryalarda yemek servisi yaparlar ya da ücretsiz yemek fişi dağıtırlar. Akşam yemeğiLe dîner: Genellikle 3 bölümden oluşur: hors d'oeuvre (ordövr) veya entrée plat principal (ana yemek), ve peynir veya tatlı, bazan birlikte salata servisi de yapılır. Akşam yemekleri genellikle ekmek, şarap ve maden suyuyla birlikte tüketilir.
Lokantalar
Fransız kültüründe birçok değişik lokanta çeşidi vardır: RestaurantKalitesine göre çeşitli fiyatlarda yemekler sunan bu tür lokantalar genellikle günün belirli saatlerinde açılır, belirli saatlerde kapanırlar. Matbaa baskısıyla hazırlanmış menüleri vardır. Genellikle haftanın bir günü kapalıdırlar. Fransız yasalarına göre restaurantlar fiks menü seçeneği sunmak zorundadırlar. BistroGenellikle restorandan daha küçüktür. Menüler bazan tebeşirle tahtaya yazılır. Ya da sözlü olarak müşterilere aktarılır. Genellikle daha basit ve çabuk hazırlanabilen yemekler sunarlar.
BouchonLyon kentinde yaygın olan bir lokanta türüdür. Kaz ciğeri (Foie gras), domuz rostosu, domuz sucukları gibi Lyon'un yöresel yemekleri üzerinde uzmanlaşmışlardır. BrasserieBirahane anlamına gelir. Alsace-Lorraine bölgesinden gelen göçmenler tarafından 1870'lerde açılmıştır. Biranın yanısıra Riesling, Sylvaner, ve Gewürztraminer gibi Alsaceşaraplar da servis ederler. En yaygın yemekler sauerkraut ve deniz ürünleridir. Brasserie bütün gün açıktır ve günün her saatinde aynı menü geçerlidir. yöresine ait
Café Daha çok kahve ve alkollü içecekler servis eder. Masa ve sandalyeler genellikle kaldırım üzerindedir. Terasta fiyatlar daha yüksek olabilir. Yemek seçenekleri sınırlıdır: croque-monsieur (jambon ve eritilmiş peynirli tost), salata, moules-frites (midye ve patates) yaygındır. Caféler çok erken saatte açılır, akşam 9:00 civarında kapanırlar. Salon de ThéÇay salonu anlamına gelir. Pastanelere benzerler. Alkollü içki servisi yapılmaz. Pasta, salata, sandviç gibi yiyecekler çay, kakao, chocolat à l'ancienne (kakaolu bir içecek) bulunur. Genellikle öğleye doğru açılır, akşama doğru kapanırlar. BarAmerikan tarzı barlara benzerler. 20. yüzyılda yaygınlaşan bu kurumlar kokteyl, viski, pastis ve diğer alkollü içkiler sunarlar.
Japonya Giyim Kültürü
19 yüzyıl ortalarına kadar geleneksel giyim tarzı ile yaşamına devam eden Japon toplumu yavaş yavaş batılılaşma çabalarının etkisinde kalarak giyim tarzında köklü değişikliklere gidip batılı giyim tarzını benimsemiştir.
Uzun bir dışa kapalılık döneminin ardından 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Batılılaşma çabaları, halkın kıyafetine de yansıdı. Bugünkü Batılı giyim tarzı, bu sürecin sonucudur. Ancak Japonlar Batılılaşma ile birlikte gelenekleri yaşatma, hatta geliştirme çabasını bir an olsun bırakmamışlardır.
Kimono ile özel pamuklu çoraplar olan (tabi) giyilir. Bu çorapların en ayırd edici özelliği başparmak yerinin de örülmüş olmasıdır. Çorapta baş parmak ile diğer parmaklar arasında, sandalet bağının geçmesi için oyuk bulunur. Kimonoya benzeyen diğer bir giyecek ise Yukata’dır. Yukata, pamuklu, basit, yazları festivallerde ya da evde bornoz gibi giyilen giyeceklerdir.
Uzun bir dışa kapalılık döneminin ardından 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Batılılaşma çabaları, halkın kıyafetine de yansıdı. Bugünkü Batılı giyim tarzı, bu sürecin sonucudur. Ancak Japonlar Batılılaşma ile birlikte gelenekleri yaşatma, hatta geliştirme çabasını bir an olsun bırakmamışlardır.
Bu çerçevede insanlar özel günlerde geleneksel kıyafet olan kimono giymeyi ihmal etmezler. Kimono vücudu saran ve belde geniş bir kuşakla (obi) bağlanan geleneksel ve dünyaca ünlü bir giysidir.Yeni yıl kutlamalarında, evlilik gibi özel günlerde, bayramlarda ya da mezuniyet günlerinde genç, yaşlı, kadın, erkek Japonlar çoğunlukla kimono giyer. Evlilik ve benzeri resmi törenlerde, damatla gelin siyah kimonolar giyerek sorguçlarını takarlar. Erkekler kimonolarının üzerine çok geniş paçalı pantolonlar (hakama) ve bol ceketler (haori) giyerler. İyi bir kimono çok pahalıdır. Japonlar kimonolarına gözleri gibi bakarlar. Kimonolar anneden kıza, babadan oğula aktarılarak giyilir. Kimonoyu ve obi’yi düzgün olarak takmak kolay değildir. Bunun için kadınlar özel ders alırlar. Kimono giyildiğinde normal ayakkabı ve çoraplar giyilmez. Ayakkabı yerine yüksek tahta nalınlar (geta) olabileceği gibi pamuklu ya da deriden yapılmış (zori) sandaletler giyilir.
Kimono ile özel pamuklu çoraplar olan (tabi) giyilir. Bu çorapların en ayırd edici özelliği başparmak yerinin de örülmüş olmasıdır. Çorapta baş parmak ile diğer parmaklar arasında, sandalet bağının geçmesi için oyuk bulunur. Kimonoya benzeyen diğer bir giyecek ise Yukata’dır. Yukata, pamuklu, basit, yazları festivallerde ya da evde bornoz gibi giyilen giyeceklerdir.
Türkiye'nin Yemek Kültürü
Türk mutfağı, Osmanlı'nın mutfağını miras almaktadır. Osmanlı muftağı da Türki, Arap, Yunan, Ermenistan ve Pers mutfaklarının birleşimi ve saflaştırılması olarak tanımlanabilir. Türk mutfağı ayrıca Batı Avrupa mutfağından olduğu kadar bu mutfaklardan ve diğer komşu mutfaklardan etkilendi.
Osmanlılar, Orta Asya'dan Yoğurt gibi geleneksel Türki unsurları, kendi ülkelerindeki çeşitli yemek pişirme geleneklerini ile etkilendikleri Orta Doğu mutfağıyla birleştirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, gerçekten koskocaman bir teknik özellik dizisi yarattı. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu'nun Osmanlı yemeklerinden küçük parçalar ve örnekler içerdiği çeşitli bölgelerinde gözlemlenebilir.
Türk kahvesi
Tamamı alındığında, Türk mutfağı homojen değildir. Bir taraftan ortak Türk yemekleri ülkenin boydan boya ucunda bulunabilirken, ayrıca bölgeye özgü yemekler de vardır. KaradenizUrfa, Gaziantep ve Adana kebapları, mezeleri ve hamurişine dayalı tatlıları;baklava, kadayıf ve künefe ile.
Özellikle Türkiye'nin batı kısmında zeytin ağacı bolbol yetiştirilir. Zeytin yağı, yağlar içinde pişirme işlerinde en çok kullanılandır. Ege Bölgesi, Marmara Bölgesi ve Akdeniz BölgesiAkdeniz Bölgesi temel özelliklerini gösterir. Orta Anadolu, kendine özgü keşkek (kashkak), mantı (özellikle Kayseri) ve gözleme gibi hamurlu yemekleriyle meşhurdur.
Osmanlılar, Orta Asya'dan Yoğurt gibi geleneksel Türki unsurları, kendi ülkelerindeki çeşitli yemek pişirme geleneklerini ile etkilendikleri Orta Doğu mutfağıyla birleştirdiler. Osmanlı İmparatorluğu, gerçekten koskocaman bir teknik özellik dizisi yarattı. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu'nun Osmanlı yemeklerinden küçük parçalar ve örnekler içerdiği çeşitli bölgelerinde gözlemlenebilir.
Türk kahvesi
Tamamı alındığında, Türk mutfağı homojen değildir. Bir taraftan ortak Türk yemekleri ülkenin boydan boya ucunda bulunabilirken, ayrıca bölgeye özgü yemekler de vardır. KaradenizUrfa, Gaziantep ve Adana kebapları, mezeleri ve hamurişine dayalı tatlıları;baklava, kadayıf ve künefe ile.
Özellikle Türkiye'nin batı kısmında zeytin ağacı bolbol yetiştirilir. Zeytin yağı, yağlar içinde pişirme işlerinde en çok kullanılandır. Ege Bölgesi, Marmara Bölgesi ve Akdeniz BölgesiAkdeniz Bölgesi temel özelliklerini gösterir. Orta Anadolu, kendine özgü keşkek (kashkak), mantı (özellikle Kayseri) ve gözleme gibi hamurlu yemekleriyle meşhurdur.
Alman Yemek Kültürü
Alman mutfağı, bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. Bavyera ve Suabiya'nın güney bölgeleri buna örnektir. Bu bölgelerin mutfak kültürü; Avusturya ve İsviçre'ninkine benzerdir. Domuz eti, sığır eti ve kümes hayvanları eti ile yapılan yemek çeşitleri Almanya'da tüketilen yemeklerin önde gelenleridir.
Özellikle domuz eti'nin Alman mutfağı'ndaki yeri özeldir.Hemen hemen bütün bölgelerde, yemekler sosisle yenir. Almanya'da 1500'den fazla sosis çeşidi üretilmektedir. En popüler sebzeler patates, lahana, havuç, şalgam, ıspanak ve fasülyedir.
Organik gıda satışı bir pazar haline gelmiştir ve satılan ürünlerin %3.0'ünü bu grup besinler oluşturur. Bu bir trend halinde yükselmektedir.
Ünlü bir Alman değişi şöyle demektedir: "Kahvaltı bir imparator, öğle yemeği bir kral ve akşam yemeği bir fakir gibidir." kahvaltı genelde tahıllı yiyeceklerle ve bal ya da reçelli ekmekle yapılır. Almanların bir kısmı kahvaltıda soğuk yemekleri ya da peynirli ekmeği tercih etmektedir. Ülkede 300'den fazla ekmek çeşidi fırınlarda satılmaktadır.
Başka ülkelerden gelen göçmenler sayesinde, Alman mutfağı ve günlük yemek alışkanlıkları birçok mutfaktan etkilenmiştir. Pizza ve makarna gibi İtalyan yemekleri, Döner gibi Türk ve Arap yemekleri özellikle büyük şehirlerde oldukça yaygın olarak satılmaktadır. Uluslararası burger zincirleri ve Çin restorantları ülkenin birçok yerine yayılmıştır. Hint, Japon ve diğer Asya mutfaklarının popüleritesi artmaktadır. Yüksek profilli dokuz Alman restorantı, restorantları uluslararası derecelendiren Michelin Rehberi tarafından üç yıldızlı olarak ilan edilmiştir. Yine 15 restorant iki yıldız almıştır.
Şarabın ülkenin birçok kesiminde yaygın olmasına rağmen Almanya'nın milli içkisi bira olarak bilinmektedir. Almanya'da kişi başına bira tüketimi yıllara göre düşmesine rağmen, kişi başına yıllık 116 litre ile üst sıralardaki yerini korumaktadır. 18 batı ülkesi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda Almanya; kişi başına alkolsüz içecek tüketimi konusunda 14., kişi başına meyve suyu tüketiminde ise 3. olmuştur. Bunların dışında, mineralli su ve Schorle (meyve suyuyla karıştırılmış) Almanya'da oldukça popülerdir.
Özellikle domuz eti'nin Alman mutfağı'ndaki yeri özeldir.Hemen hemen bütün bölgelerde, yemekler sosisle yenir. Almanya'da 1500'den fazla sosis çeşidi üretilmektedir. En popüler sebzeler patates, lahana, havuç, şalgam, ıspanak ve fasülyedir.
Organik gıda satışı bir pazar haline gelmiştir ve satılan ürünlerin %3.0'ünü bu grup besinler oluşturur. Bu bir trend halinde yükselmektedir.
Ünlü bir Alman değişi şöyle demektedir: "Kahvaltı bir imparator, öğle yemeği bir kral ve akşam yemeği bir fakir gibidir." kahvaltı genelde tahıllı yiyeceklerle ve bal ya da reçelli ekmekle yapılır. Almanların bir kısmı kahvaltıda soğuk yemekleri ya da peynirli ekmeği tercih etmektedir. Ülkede 300'den fazla ekmek çeşidi fırınlarda satılmaktadır.
Başka ülkelerden gelen göçmenler sayesinde, Alman mutfağı ve günlük yemek alışkanlıkları birçok mutfaktan etkilenmiştir. Pizza ve makarna gibi İtalyan yemekleri, Döner gibi Türk ve Arap yemekleri özellikle büyük şehirlerde oldukça yaygın olarak satılmaktadır. Uluslararası burger zincirleri ve Çin restorantları ülkenin birçok yerine yayılmıştır. Hint, Japon ve diğer Asya mutfaklarının popüleritesi artmaktadır. Yüksek profilli dokuz Alman restorantı, restorantları uluslararası derecelendiren Michelin Rehberi tarafından üç yıldızlı olarak ilan edilmiştir. Yine 15 restorant iki yıldız almıştır.
Şarabın ülkenin birçok kesiminde yaygın olmasına rağmen Almanya'nın milli içkisi bira olarak bilinmektedir. Almanya'da kişi başına bira tüketimi yıllara göre düşmesine rağmen, kişi başına yıllık 116 litre ile üst sıralardaki yerini korumaktadır. 18 batı ülkesi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda Almanya; kişi başına alkolsüz içecek tüketimi konusunda 14., kişi başına meyve suyu tüketiminde ise 3. olmuştur. Bunların dışında, mineralli su ve Schorle (meyve suyuyla karıştırılmış) Almanya'da oldukça popülerdir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)